top of page
gaia.png

GAÄ°A'NIN ÇOCUKLARI

​

Mitolojik Astroloji öykümüzün daha başında deÄŸindiÄŸimiz gibi asıl amacımız olan hem astrolojiyi daha kolay anlamak hem de insan ruhunun derinlerinde yatan arketipleri tanımak için, tanrılar dünyasının masalsı atmosferinden çıkıp bugüne doÄŸru gelmemizde fayda var. Satürn’nün babasının yerine geçmesiyle sembolize edilen, tahtı zor kullanarak devr almak insanlık tarihinin çok aÅŸina olduÄŸu bir konu. Hatta bu zor kullanma kelimesinin oldukça hafif kaldığı da düÅŸünülebilinir.

​

Medeniyetin temel modeli olan bu el deÄŸiÅŸtirme iÅŸi insan kadar eskidir. Bu genellikle savaÅŸta kimin daha fazla silahı ve adamı varsa, kimin hazinesi daha doluysa ondan yana sonlanıyor. Aslında toprak ana dile gelip de “Ey evlatlarım aklınızı başınıza devÅŸirin , ne yaptığınızı görmüyor musunuz?” dese 21. Yüz yılın başında da aynı o zamanki kadar doÄŸru bir uyarı yapmış olurdu; bir de üstelik bizler Kova çağının başında Uranüs’ün eÅŸliÄŸinde yolumuza devam ederken! Söz Gaia’dan açılmışken, biolog James Lovelock’un ortaya attığı “Gaia Hipotezi”ne göre üstünde yaÅŸadığımız planet yaÅŸayan, nefes alan bir organizmadır. Öyle ki bir parçasında oluÅŸan hareketin tüm planeti etkileyen sonuçları olur. Gaia’nın oÄŸullarından biri sayabileceÄŸimiz bu biolog aslında onun adına diÄŸer evlatlarının, yani insanlığın devamı için gerekli uyarıyı yapıyor. Astroloji dilinde, fiziksel bilimlerin (biyoloji gibi) Satürn’nün yönetiminde olduÄŸunu, endüstrinin ise Uranüs’le temsil edildiÄŸini bilirsek tüm bu anlatılanın arkasındaki arketipsel iliÅŸkiyi görebiliriz. Uranüs 1781 yılında, "Endüstri devriminin" başında ilk kez gözlemlendi. Onsekizinci yüz yılın sonundan bugüne kadar devam edegelen bu teknoloji çağının saÄŸladığı yararlar elbette tartışılamaz; ancak sürekli kirlenen nehirler, göller ve hatta okyanuslar, asit yaÄŸmurlarıyla yıkanıp yok olan dev ormanlar ve vahÅŸi yaÅŸamın tüm sakinlerini tehdit eden, soylarının tükenme tehlikesi önümüzde büyüyen bir dev gibi. Bu noktada Uranüs’ün oÄŸlu Satürn’nün bizi tekrar kurtarmak için harika bir planı olduÄŸunu umabilir miyiz? Satürn’nün babasını hadım etmesi sembolü günümüze, sıkıca uygulanan doÄŸum kontrol mekanizmasının iÅŸlemesi, insan nüfusunun artmaması ÅŸeklinde uyarlanabilir. Bu Gaia’nın çocuklarının güvenceye alınması ve mitolojik “Altın ÇaÄŸ”ın tekrar yaÅŸanması (Satürn’nün hüküm sürdüÄŸü mitolojik çaÄŸda yaÅŸanmıştı) anlamına gelebilir mi? Yani iki bin sene saÄŸlık ve saadet içinde yaÅŸamak! Kim bu hayalin gerçek olmasını istemez ki?

 

Miken uygarlığının kurduÄŸu, onların ata erkil sistemlerini yansıtan inanç sistemindeki eril “Büyük Tanrı”dan evvel Ege’yi, Anadolu’yu ve GüneydoÄŸu Avrupa’yı içine alan topraklarda kökleri çok eskilere dayanan bir Ana Tanrıça inancı vardı. O yeryüzüne, gökyüzüne, gezegenlere ve hatta yeraltına hükmetmekteydi. Hint-Avrupa, Yunan ve Hitit kültürü bu coÄŸrafyaya milattan önce 3000 ile 1000 arasında hakim olmuÅŸ, kendi eril tanrıları ile yerel ana tanrıçanın çeÅŸitli niteliklerini birleÅŸtirmiÅŸlerdir, baÅŸka bir deyiÅŸle, Yunanistan’da ataerkil tanrılar yerel tanrıçaları yok edememiÅŸ, onlarla evlenmiÅŸlerdir. Bu Miken kültürü esnasında baÅŸlamış, klasik Yunan’da tepe noktasına ulaÅŸmıştır. Roma imparatorluÄŸunun en parlak dönemlerinde eril tanrı tek güç olarak karşımıza çıkar. Biraz daha günümüze doÄŸru gelmeye devam ettiÄŸimizde Hırıstiyanlık Roma’da yayılmış, temelindeki Eski Ahit kaynaklı “Baba Tanrı” kavramına raÄŸmen Orta ÇaÄŸ kilisesinde Meryem “Kutsal Bakire Ana” olarak onurlandırılmış, Balık çağının ortalarında, 1000 yıllarında “Tanrının Annesi” olarak büyük önem kazanmıştır. Balık burcunun özünden (oÄŸulun ölümü) BaÅŸak’a doÄŸru (ilahi, tanrısal Ana) geçiÅŸ söz konusudur. Pek çok Jungçu ruh bilimciye göre bu “Meryem ana kültü” eski Ana Tanrıça tapınmasının günümüze en yakın gerçekleÅŸen reenkarnasyonudur.

​

Mısır’a baktığımızda ise erkek ve diÅŸi tanrılar arasında büyük bir denge görülür ve bu denge krallığın yönetiminde de aynen devam eder. Ancak Babil tanrı inancı olarak ataerkil bir sisteme sahipti. Nergal’ın ateÅŸli bir ÅŸekilde kraliçenin karanlık dünyasına zorla girmesi buna kanıt olarak gösterilebilir (Mars ve Pluto teması). Yaradılış öyküsü Genesis’de Baba Tanrı insanlığın düÅŸüÅŸünün (cennetten kovulma) suçlusu olarak bir kadını ve bir yılanı göstermektedir. Eski Ahid’in ilk beÅŸ kitabında ÅŸöyle demektedir: “Ve Rab Allah kadına dedi: Bu yaptığın nedir? Ve kadın dedi: Yılan beni aldattı ve yedim. Ve Rab Allah yılana dedi: Bunu yaptığın için, bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin, karnın üzerinde yürüyeceksin ve ömrünün bütün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve seninle kadın arasına ve senin zürriyetinle onun zürriyeti arasına düÅŸmanlık koyacağım, o senin başına saldıracak ve sen onun topuÄŸuna saldıracaksın.” Yehova iÅŸte kadını böyle lanetledi, yeni çaÄŸa ataerkilliÄŸin damgasını vurarak ona acıyla doÄŸurma ve kocasına tabi olma cezasını verdi. AÄŸaca gelip kadının sunduÄŸu elmadan yiyen erkeÄŸi de lanetledi: "TopraÄŸa dönünceye kadar, alnının teri ile ekmek yiyeceksin, çünkü ondan alındın, çünkü topraksın ve ve topraÄŸa döneceksin." (Tekvin 3:13-19) Ama çiftin aldıkları ceza sonucu geldikleri ve dönecekleri yer aslında Toprak Ana’nın ta kendisidir. O insan biçimli bir görünüÅŸte olmamakla beraber (yılan ÅŸeklinde) yeni eÅŸi Yehova’nın çocuÄŸunun yaÅŸamına üflediÄŸi özü besleme iÅŸlevi ile temel anlamını korur. Bu iki motif mitolojik olarak da yaÅŸamın ritueliyle, iyileÅŸtirme, ölüm ve yeniden doÄŸum ile iliÅŸkilidir. Eski ana erkil kavram her zaman bir cins yeraltı akımı olarak kalmış, yılan ise Gnostisizm’de* ve Kabala’da kurtarıcı rolünü üstlenmiÅŸtir. Bu görüÅŸü J.Campbell de paylaşır: “Eski ana tanrıça mit ve ritüellerinde yaÅŸam eÅŸit biçimde, aydınlık ve karanlık yönleriyle birlikte onurlandırılırdı, ancak daha sonraki erkek çıkışlı ataerkil mitlere bakarsak bütün iyi ve soylu olanların yeni kahraman tanrılara baÄŸlanmış olduÄŸunu görürüz. Yerli doÄŸa güçleri artık olumsuz ahlaki bir yargılama da eklenerek karanlıklara itilmiÅŸlerdir.” Böylece eski çağın tanrıçası 'Toprak Ana' adını aldığı bu elementin derinlerine gömülmüÅŸtür. Ä°ÅŸte O GAÄ°A’dır, yani yer küremizdir. 

​

Buraya kadar Tanrıça’nın devrinde dünyanın nasıl yönetildiÄŸine dair az da olsa bilgilendik, ama bu dünya üzerindeki insanlık tarihi açısından da bu devirle ilgili daha öÄŸrenilecek çok ÅŸey var.

​

ANADOLU'NUN EN ÜNLÜ ANA TANRIÇASI: EFES ARTEMÄ°SÄ° 

​

Ä°nsanoÄŸlunun kültürel mirasının en yoÄŸun izler bıraktığı topraklardan biri de ÅŸüphesiz Anadolu’dur. Kültürlerin binlerce yıl üzerinden geçtiÄŸi bu topraklar dünyanın en eski yerleÅŸimlerinin izlerini barındırmaktadır. Elbette bu köÅŸede tüm bu kültürlerin inanç sistemlerini incelemek olası deÄŸil, aynı zamanda konumuz arkeoloji deÄŸil astroloji. Ancak astrolojinin insanın geliÅŸimiyle olan ilgisi onu insanın tarihsel varlığı ve kültürel izleriyle de ilgili kılıyor. Ana Tanrıça temasına gelince Anadolu zengin bir mirasa sahip. Çatalhöyük ve Hacılarhöyük’lerinden çıkan “DoÄŸuran Ana” figürleri bu toprakların en eski tanrıçalarıdır. Küçük Asya toprakları Yunan kolonistleri tarafından iskan edilmeye baÅŸlandığında öncelikle Ege liman kentleri oluÅŸtu. Anadolu’nun yeni sakinleri daha önce de deÄŸindiÄŸimiz gibi ata erkil bir inanç sistemini beraberlerinde getirdiler. Olimpos’lu tanrılar yeni vatanlarını öylesine benimsediler ki pek çoÄŸu yöresel ek isimlerle anıldı ; örneÄŸin Artemis Pergia (Perge Artemisi), Artemis Ephesia (Efes Artemisi) gibi adlarla anılır oldular. Ä°çlerinde en ünlüsü olan Efes Artemis’i Anadolu topraklarında en itibar göreni olmuÅŸtur. Bu açıdan daha yakından tanımakta yarar var. Artemis Yunan mitolojisinin ünlü bir tanrıçası olarak bilinir. Roma döneminde adı Diana olarak deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Zeus’un kızı ve Apollon’nun kız kardeÅŸi olan Artemis çok iyi bir avcı ve, pek alakalı görülmeyebilir, ama aynı zamanda da çok becerikli bir ebeydi. Ancak sizi Selçuk Efes Arkeoloji Müzesinin büyük salonunda karşılayan Tanrıça Artemis ile Olimpos’lu tanrıça arasında çok belirgin farklar vardır. Tanrıça boynundan baÅŸlayarak ayak bileklerine kadar uzanan bir elbise taşır, zira tanrıça çok fazla özelliÄŸe sahiptir ve ancak uzun bir elbiseyi tüm özelliklerinin ve gücünün simgeleriyle süslemek mümkün olabilmiÅŸtir. Bu tasvirler içinde en çok dikkati çeken göÄŸsünde dizili bir sürü yumurta benzeri ÅŸeyin aslında ne olduÄŸu uzun yıllar bilim adamlarının kafasını meÅŸgul etmiÅŸtir. Ä°sviçre’li araÅŸtırmacı G. Scheiterle bunların boÄŸa hayaları olduÄŸunu ileri sürmüÅŸtür. Bu görüÅŸ bereketle ilgisi dolayısıyla akla yakın görülmüÅŸ ve ilgiyle karşılanmıştır. Tanrıça Artemis için her yıl yapılan kutsal bereket törenlerinde sayısız boÄŸa kurban edilirdi. Törenlerde kurban edilen hayvanların baÅŸları kesilip bir kazığa takılarak tapınağın temenos duvarlarına (kutsal alanı çevreleyen duvar) asılır, hayaları da tapınaÄŸa gömülürdü. Tüm bu rituel toprak ananın döllenmesi için yapılırdı. Bu açıdan bakıldığında Artemis’in Anadolu versiyonunda görülen boÄŸa hayaları onun toprak anayı çaÄŸrıştıran özelliÄŸini çok kuvvetlendiriyor. Tanrıça bütün tasvirlerinde ayakta durur ÅŸekilde iki elleri öne doÄŸru uzanmış, adeta bolluk ve bereket dağıtır bir ifade taşır.

 

Efes’i Efes yapan iki önemli etken vardı. Bunlardan birincisi Menderes deltasının daha sonra tamamen doldurduÄŸu büyük liman, diÄŸeri de ünü bu limanı ziyaret edenlerce Yunan adalarına, Yunanistan’a, Ä°talya’ya hatta Foça’lı denizciler sayesinde Fransa’da Marsilya’ya kadar tüm Akdeniz'e yayılan Tanrıça Artemis ve onun Antik dünyanın harikalarından biri saydığımız Tapınağı. Tanrıça Artemis Efes’in bolluk ve bereket tanrıçasıydı. O bütün doÄŸayı ve hayvanları korurdu, doÄŸum yapan kadınların yardımına koÅŸardı. Astrolojik açıdan en önemlisi, o insanların kaderine ve o devirlerde insanları bugünkünden çok daha fazla ilgilendiren yıldızlar sistemine ve burçlara hükmederdi. Efes’de bulunan yüzlerce yazıtta onun özellikleri ÅŸöyle sıralanır: “Kurucu, kurtarıcı, komutan, yol gösterici, muzaffer, yenilmez, muktedir, öÄŸüt veren, inandıran, (duaları) dinleyen, kabul eden, lütufkar, özgür, yasa yapıcı, kraliçe, en büyük, ışık saçan, beyaz yüzlü, kader tanrıçası, ebe, geyik avcısı ve Zeus’un güzel kızı”. Sizin anlayacağınız Artemis her derde devaydı. Gerçekte o Hititler’in Kubaba’sının ve Frigler’in Kibele’sinin (Sibel), ve daha eski isimsiz Anadolu tanrıça figürlerinin devamından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Tanrıçanın asıl karakteri doÄŸu kaynaklıdır. Anadolu insanının asla onsuz olamadığı bu Ana Tanrıça geleneÄŸi bugün bile Anadolu’da her köÅŸede karşımıza çıkar. Anadolu halılarının kenar bordürlerinde çok sık rastlanan eli belinde motifi, Anadolu’da bulunan, çıplak göÄŸüslerini elleriyle yukarıya doÄŸru destekleyerek tutan, doÄŸuran, besleyen toprak ana heykelciklerinin stilize edilmiÅŸ halidir.

​

Efes’de Artemis olarak gördüÄŸümüz ana tanrıçanın etkisi hıristiyanlığın Roma Ä°mparatorluÄŸunun resmi dini oluÅŸuna deÄŸin sürdü. Åžehrin en kutsal yeri olan belediye sarayında (Prytaneion) yapılan kazılarda Artemis heykeli ÅŸehrin koruyucusu olarak yüz yıllarca durduÄŸu bu yerde adeta itinayla gömülmüÅŸ bir durumda bulundu. Sanki hırıstiyanlığın kabul ediliÅŸine raÄŸmen Efesliler eski tanrıçalarına duydukları saygıyı onu özünde temsil ettiÄŸi toprak ananın kollarında uyumaya bıraktılar, ta ki o tanrının oÄŸlunun annesi olarak tekrar ortaya çıkana kadar.

Derleyen: NeÅŸe Kuran

 

*Gnostik : Yunanca -gnostikos, gnosis: belli bir elit grup içinde saklanan ilahi bilgi

 

Kaynakça: 

Mythic Astrology, Ariel Guttman & Kenneth Johnson, Llewellyn Pub., 1993

Efes’te 3000 Yıl, Sabahattin TürkoÄŸlu

Batı Mitolojisi, Tanrıların Maskeleri, Joseph Campbell, İmge Kitabevi, 1976

MİTOLOJİ ARŞİVİ

​

Olimpik Yaradılış Öyküsü

Gaia'nın Çocukları

Uranüs

Satürn

Jüpiter

Neptün

Pluto

Merkür

GüneÅŸ

Venüs

Mars

Ay

Kayron

Vesta

Juno

Ceres

Pallas

bottom of page