top of page

ASTROLOJÄ° ve YENÄ° FÄ°ZÄ°K

Kutsal ve Seküler Bilimleri BirleÅŸtirmek

​

 

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

​

Bu makalenin orijinali Mountain Astrologer dergisinin AÄŸustos-Eylül 1995 sayısında yayınlanmıştır ve yazarın da izni alınarak editörün bazı güncellemeleri ile yeniden yayınlanmıştır.

 

Bu sunum San Rafael, Kaliforniya’da, 8-10 Ekim 1994'te Isis Enstitüsü sponsorluÄŸunda düzenlenen Döngüler ve Semboller Konferansı'nda matematiksel fizikçi William Keepin tarafından yapılmıştır. KonuÅŸmasında, fizikteki son teorilerin, özellikle David Bohm'un çalışmasının, astrolojinin iÅŸleyiÅŸini kavramak konusunda nasıl yardımcı olduÄŸunu açıklıyor. William Keepin, astrolojinin diÄŸer fiziksel bilimlerle birleÅŸerek, bugünkünden daha kapsamlı ve derin bilimsel bir sentezin eÅŸ-yaratıcısı olacağına inanıyor.

 

GiriÅŸ -Robert Hand

 

Bundan birkaç yıl önce Astrolabe'de kiÅŸisel olarak konuÅŸma fırsatı bulduÄŸum William Keepin bu sabahki ilk konuÅŸmacımız. Bu konuÅŸma benim ÅŸimdiye kadar yaptığım en etkileyici konuÅŸmalardan biriydi. Temel olarak burada dönüÅŸtürücü bir deneyim söz konusu. William Fizik'te doktora (Ph.D) derecesine sahip, modern fiziÄŸe birçok önemli katkıda bulunmuÅŸ bir fizikçi. DiÄŸer bir deyiÅŸle, William sadece fizikte önemli baÅŸarılara sahip bir fizikçi deÄŸil aynı zamanda metafiziÄŸe de ilgi duymuÅŸ birisi. Kendisi, metafizik alanına da girmeye karar vermiÅŸ ve ÅŸimdi ruhaniyetin çevresel faktörlerle olan iliÅŸkisini araÅŸtırıyor. Bu tabii ki tam olarak fizik departmanında öÄŸretilen bir konu deÄŸil fakat modern fizik birçok farklı konuya kayarak gittikçe farklı ve tuhaf bir hal almaya baÅŸladı. William, sınırları aÅŸmaya karar vererek, modern toplumun 'tuhaf' insanları arasına katılmaya karar vermiÅŸ birçok insandan biri. Åžimdi sözü Will'e bırakıyorum.

 

William Keepin

 

Öncelikle bu muhteÅŸem giriÅŸ için teÅŸekkür ederim. Çalışmalarımın dönüÅŸtürücü bulunması harika.  Aslında 6 sene öncesine kadar bir astroloji konferansında astroloji hakkında konuÅŸma yapacağım aklıma bile gelmezdi. Ben matematiksel fizik alanında bir bilim adamı olmak üzere eÄŸitim aldım. Her ne kadar bilincin geniÅŸlemesi, Nirvana, Shunyata gibi bazı Budist kavramlara her zaman açık olsam da, en son ilgi duyduÄŸum konu astrolojiydi. Bu oldukça ilginç bir alan çünkü hissediyorum ki önümüzdeki birkaç on yılda en büyük bilimsel açılımlardan birisi tam olarak astroloji alanında gerçekleÅŸebilir, tabii ki nasıl bir dirençle karşılaÅŸacağımız ise ayrı bir konu.

 

Bugün yapmak istediÄŸim ÅŸey, bu olasılıkla ilgili olarak bir ana hat belirlemek. Kendi astroloji geçmiÅŸim ile ilgili ufak bir bilgi vereyim ki zaten oldukça kısa bir süredir bu konu ile ilgileniyorum. Yaklaşık 3 sene Stan Graf ile birlikte çalışma onuruna eriÅŸtim. Bu zaman zarfında, Rick Tarnas bir haftalığına geldi ve astroloji ile ilgili bir dizi sunum yaptı. Ondan sonra kendi doÄŸum haritama çalışmaya baÅŸladım özellikle açılara ve transitlere bakıyordum ve ayrıca kendi aile üyelerimin haritalarına da baktım. Uzun lafın kısası Rick bana büyük bir anlayış ve bilgelik ile rehberlik etti. Bunun için ona minnettarım çünkü astrolojiye gerçek anlamda baÅŸlamam onun sayesindedir.

 

Kendi dönüÅŸümümün tam olarak baÅŸladığı an bana çok yakın bir aile üyemin doÄŸum haritasına bakarken oldu. Yıllarca önce psikotik bir kriz geçirdi ve ona ÅŸizofreni teÅŸhisi kondu. Bundan sonra sürekli akıl hastanesine girip çıktığı bir süreç baÅŸladı. En sonunda bunu atlattı.  Onun doÄŸum haritasında Neptün'e kare açı yapan bir Mars-Uranüs kavuÅŸumu var ve Merkür- Venüs kavuÅŸumu ile Neptün arasında ise bir üçgen açı var.  Bu zorlu dönemde, transit Pluto Neptün ile kavuÅŸuyordu. Bu yüzden Mars - Uranüs kavuÅŸumunun Neptün'e olan kare açısını da tetikliyordu. Bu transit yaÅŸamda sadece bir kez deneyimlenebilecek bir olaya iÅŸaret ediyordu. Bu durum benim için oldukça zihin açıcı oldu ve beni astroloji ile ilgili daha fazla araÅŸtırma yapmaya itti.

 

Burada bulunmaktan büyük onur duyduÄŸumu söylemek isterim. Küçük bir hikaye daha anlatmak istiyorum. Bu anlatacağım olay Robert Hand ile buluÅŸmaya gittiÄŸimde gerçekleÅŸti. Oraya Rick ve ben beraber gitmiÅŸtik. Rob'un da söylediÄŸi gibi ÅŸimdiye kadar yaptığım en harika tartışmalardan biriydi. Birçok konuyu konuÅŸtuk ve sonrasında Rick ve ben konferansa gittik. Bunu Rick'e anlatmadım. Uçakta San Francisco'ya geri dönerken Rick ile konuÅŸuyorduk ve birden aklıma bir ÅŸey geldi. Bir noktada bütün bu olanların ne anlama geldiÄŸini kavramıştım. Sanki kafamın arkasında bir yer açılmıştı ve kozmosun benimle direkt bir iletiÅŸim halinde olduÄŸu hissine kapıldım. O gün sadece bunun ilginç olduÄŸunu düÅŸündüm fakat ÅŸimdi geriye bakınca çok önemli bir an olduÄŸunu fark ediyorum.

 

Bugün size anlatacağım ÅŸey bir sunumdan daha çok bir meditasyon. "Astroloji nasıl geçerli bir bilim olabilir"  sorusuyla uÄŸraÅŸtığım son 6 senedir edindiÄŸim fikirlerin bazılarını sizinle paylaÅŸmak istiyorum. Bu anlatacaklarım geleneksel bilimin bize söyledikleri ile çeliÅŸiyor. Öncelikle belirtmek isterim ki ana akım bilimin, astrolojiye karşı güvenilir bir kanıtı yok. Bilimsel iki argüman da, astroloji için bir kanıt olmadığını söylüyor ve bunu açıklayabilecek herhangi bir mekanizma da yok.

 

Fakat hiçbir kanıt olmadığı aslında doÄŸru da deÄŸil, bunu Michael Gauquelin'in çalışmalarından dolayı biliyoruz. Eminim Gauquelin'in istatiksel çalışmasını hepiniz biliyorsunuzdur. Bugün bu konuya girmeyeceÄŸim çünkü teorik anlayışın daha derinliklerine inmek istiyorum. Sanırım önümüzdeki 10 yılda göreceklerimiz geçerli ve bilimsel bir epistemoloji (bilgi felsefesi) olarak ciddi bir soruyu sormamıza neden olacak. Her durumda astroloji için bilimsel bir kanıt vardır.

 

Ä°kinci olarak bir ‘mekanizma’ olmaması gerçeÄŸi, aslında geliÅŸigüzel bir büyüklük sırası argümanına dayanıyor. Mesela, doÄŸum esnasında doktorun bebeÄŸe olan yerçekimsel etkisi, Pluto'un etkisinden daha büyüktür. Bu yüzden, eÄŸer doktorun bebeÄŸin ruhu ile ilgili herhangi bir baÄŸlantısı yoksa Pluto'nun nasıl bir baÄŸlantısı olabilir? Bu argüman dar anlamda geçerlidir fakat tek gösterdiÄŸi astrolojinin yerçekimi ile çalışmadığı gerçeÄŸidir. Benzer argümanlar, elektromanyetik etkileÅŸimler ve hatta nükleer etkileÅŸimler için bile yapılabilir. Hepsinde mutlaka bir geçerlilik buluruz fakat bu, olayın gerçek doÄŸasına dokunmaz ve alternatif açıklamaları da imkansız kılmaz.

 

Astroloji bizim anladığımız anlamda bilimsel gerçeklerle çeliÅŸmiyor. Geleneksel bilimin uygun gördüÄŸü ÅŸekilde 'kanıtlanmamış' bazı deÄŸerlerden ayrılıyor fakat bunlar sadece gerçeÄŸin doÄŸasıyla ile ilgili yapılmış varsayımlardan ibarettir. Astroloji, sadece bu varsayımlar ile çeliÅŸir fakat kanıtlanmış hiçbir doÄŸruyla çeliÅŸmez.

 

1975'te 186 bilim adamı tarafından imzalanmış astroloji karşıtı ünlü bir astronomik bildiri vardı. Bu bildiriyi imzalayan kiÅŸiler genellikle astroloji hakkında çok az ÅŸey biliyorlardı ya da hiçbir ÅŸey. Fakat Princeton Ä°leri AraÅŸtırmalar Enstitüsü'nden Freeman Dyson gibi birçok kiÅŸinin bunu imzalamadığını duymak ÅŸaşırtıcıydı. Dyson imzalamayı reddetmiÅŸti çünkü bu konuyla ilgili hiçbir ÅŸey bilmiyordu ve imzalamayı reddedenlerden biri de Carl Sagan'dı. Bu konudan tam emin deÄŸilim fakat astroloji ile ilgili ÅŸöyle bir ÅŸey açıklamıştı. Açıklama astrolojinin 'geçerli' olmadığı deÄŸerlendirmesini çürütmek açısından önemli. Carl Sagan ÅŸöyle dedi: "Astroloji için hiçbir mekanizmanın olmaması anlaşılabilir bir önermedir fakat ikna edici deÄŸildir örneÄŸin karaların kayması Wegener tarafından öne sürüldüÄŸünde, herhangi bir mekanizma bilinmiyordu fakat ÅŸimdi biliyoruz ki Wegener haklıydı ve ona karşı çıkanlar haksız çıktı." Temelde Sagan'ın demek istediÄŸi ÅŸudur: astrolojinin nasıl çalıştığının anlaşılmaması, göz ardı edilmesi gerektiÄŸi anlamına gelmez.

 

Percy Seymour' un çalışmalarını biliyorsunuzdur. Seymour, The Scientific Basis of Astrology gibi, bilim ve astroloji hakkında birkaç kitap yazdı. Çalışmalarını çok iyi bilmiyorum fakat bildiÄŸim kadarıyla, önermesinin temelinde astrolojinin bir çeÅŸit manyetik alan etkileÅŸimi ile çalıştığı yönündeydi.

 

Benim burada önereceÄŸim ÅŸey çok daha farklı bir anlayış içeriyor. Benim görüÅŸüme göre, astroloji, fiziksel alanda gerçekleÅŸen herhangi bir süreçten çok daha derin ve kapsamlı. Astroloji, fizik kurallarının da ötesine geçen bir ÅŸeye sahip ve modern bilim bu yeni geliÅŸmelerin kanıtlarını bize veriyor. Bugün tam da bunun hakkında konuÅŸmak istiyorum. Bu geliÅŸmeler David Bohm'un teorik çalışmaları ve doÄŸrusal olmayan dinamikler, kaos teorisi ve fraktal (kesirli) geometri ile ilgili.

 

Öncelikle David Bohm'un teorik fizikteki çalışması ile baÅŸlamak istiyorum. David Bohm 1917'de doÄŸdu. Berkeley'de Robert Oppenheimer'ın altında çalışan genç ve yetenekli bir fizikçiydi. Daha sonra Princeton'a gitti, Albert Einstein'ın meslektaşı oldu. Aslında Einstein ve onun kuantum teorisinin anlamı hakkında oldukça yoÄŸun tartışmaları vardır. 1951'de kuantum teorisi üzerine David Bohm'un bir kitabı yayınlandı. Einstein, bu kitabın kuantum teorisi ile ilgili yazılmış en açıklayıcı kitap olduÄŸunu söyledi. Bu ikisi arkadaÅŸ olup meraklarını birleÅŸtirdiler. McCarthy döneminde, Bohm, Oppenheimer'a karşı tanıklık yapmaya çağırıldı ve tanıklık yapmayı reddetti. Her ne kadar Oppenheimer aklansa da, Bohm Princeton'daki iÅŸini kaybetti ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Böylelikle Einstein ile olan arkadaÅŸlığı da tamamen sona erdi. Bohm önce Brezilya'ya gitti, sonra Ä°srail'e ve en sonunda çalışmalarının çoÄŸunu gerçekleÅŸtirdiÄŸi Londra Üniversitesi'nde kaldı.

 

Onun fiziÄŸe ve bilime olan katkıları genellikle çok bilinmez ve çalışmaları, bilimin ne olduÄŸu ve ne anlama geldiÄŸi sorularına yepyeni bir bakış açısı getirir. Onun katkılarını kısaca anlatmak istiyorum.

 

Birincisi, Bohm'un yoÄŸun bir ÅŸekilde üzerinde çalıştığı bir ÅŸeyden bahsetmek istiyorum. Bohm, varoluÅŸun ve doÄŸanın gerçekliÄŸini derinlemesine anlamak adına yoÄŸun bir tutkuya sahipti ve bu tutku, onun fiziÄŸin sınırlarını aÅŸmasına neden oldu. ÇoÄŸunuzun da bildiÄŸi gibi Hintli mistik ve Bilge Krishnamurti ile yaklaşık 20 sene süren bir diyalog gerçekleÅŸtirdi. Ayrıca Dalai Lama gibi birçok ruhani liderle yoÄŸun diyalogları vardır. Bohm, modern fiziÄŸe, spiritüel öÄŸretilerle uyumlu olan teorik bir anlayış getirdi. Bu anlayış oldukça zengin ve karmaşıktır. Bugün yapacağım ÅŸey, onun bu anlayışını ana hatlarıyla size aktarmak olacak.

 

David Bohm'a göre, gerçeÄŸin ana doÄŸası, onun 'holo hareketi' olarak adlandırdığı bir ÅŸeydi. Holo, 'holografik gibi'  anlamında, 'hareket' ise dinamizmi ve iÅŸleyiÅŸi anlatıyor. Onun kelimeleri ile anlatacak olursak, gerçeÄŸin doÄŸası, sürekli akan bir hareketin içindeki kırılmaz bir bütünlüktür ve dinamik bir akışın içinde her ÅŸey birbiriyle baÄŸlantılıdır. 'Holo hareketindeki'  holo, holografik yapıya iÅŸaret eder. Anlamı ise, akışın her parçasının bir ÅŸekilde bütün akışla baÄŸlantılı olduÄŸudur.  Bununla ilgili örneklere göz atacağız. 'Holo hareketinin' hareket bölümü ise, bütün akışın sürekli bir deÄŸiÅŸim sürecinde olduÄŸunu gösterir. Bohm, bu teoriyi kuantum fiziÄŸini yeniden yorumlayarak geliÅŸtirmiÅŸtir.

 

Bohm, Schrödinger denklemi ile iÅŸe baÅŸladı. Bu denklem, quantum teorisinin merkezini oluÅŸturur. Sonra bunu matematiksel olarak iki parçaya böldü. Ä°lk parça temel olarak klasik Newton fiziÄŸinin yeni bir özeti niteliÄŸindeydi. 2. parça ise, dalga benzeri bir bilgi alanıydı. Schrödinger denklemi, elektron hareketi için bir denklemdir ve örneÄŸin, elektron nasıl davranır ve elektronun doÄŸası nedir gibi sorulara önemli iç görüler sunar. Bohm, elektronun sıradan klasik bir partikül gibi davrandığını öne sürdü. Bu görüÅŸ, Neils Bohr'un teorisi ve Kopenhag okulunun yorumlarıyla çeliÅŸir. Bohm'un dediÄŸi, elektronun bir partikül gibi davrandığı fakat bunu yaparken tüm evrenin bilgisine eriÅŸim saÄŸladığı yönündeydi.

 

Bu bölüm tabii ki birçok fizikçinin kabullenmekte zorluk çektiÄŸi bir bölümdür çünkü elektron, bütün evrenin bilincine sahip olarak hareket etmektedir. Bu bilinci, tam olarak bu ikinci terim açıklar. Bohm, bunu 'kuantum potansiyeli' olarak adlandırdı. 'Kuantum potansiyeli', elektronun, fiziksel evren hakkındaki bilgiye eriÅŸmesini saÄŸlayan dalgamsı bilgi alanıdır. Bohm, kuantum potansiyelinin etkisini, bu dalga benzeri formun büyüklüÄŸüne göre deÄŸil, sadece formuna göre açıklamayı baÅŸarmıştır. Bu etki, büyüklüÄŸe baÄŸlı olmadığı için, mesafe kavramından bağımsızdır, dolayısıyla mekandaki her nokta elektronun bilincine katkı saÄŸlamaktadır.

 

Elektronun özü, bir nevi 'yönlendirilen' bir partiküldür. Gerçekte, Bohm okyanusun üzerinde uçan bir Boeing 747'nin analojisini (benzetme) kullandı. Uçak, radyo dalgalarıyla yönlendirilir. Radyo dalgaları, uçağın seyrini ve seyrindeki deÄŸiÅŸimleri etkileyecek enerjiye sahip deÄŸildir fakat uçaÄŸa gerekli bilgiyi saÄŸlar, sonra uçak radyo dalgalarından gelen bilgiye göre rotasını ayarlar. Bu yüzden, fiziksel anlamda radyo dalgaları uçaktan daha az enerjiye sahiptir. Fakat içerdikleri bilgi, uçağın kendi enerjisini yönlendirmesi hususunda rehberlik eder. Bohm'un elektron teorisinin temelindeki anlayış da budur.

 

Bohm sonrasında bahsettiÄŸim 'holo hareketinin' iki parçadan oluÅŸtuÄŸunu açıkladı - görünür düzen ve gizli düzen. Bu ikisinin arasındaki ayrımı, Bohm'un kendi verdiÄŸi örnekle açıklayacağım.

 

Gliserin gibi yoÄŸun ve saydam bir sıvıyla dolu bir kavanoz düÅŸünün. Kavanozun ortasında kulplu, silindir bir çubuk var ve çubuÄŸu istediÄŸiniz gibi çevirebilirsiniz. Gliserinin içine bir damla mürekkep damlatabilirsiniz ve mürekkep döktüÄŸünüz gibi sabit kalır. Fakat silindiri çevirdiÄŸinizde, mürekkep de yayılmaya baÅŸlar. Çevirmeye devam ederseniz, mürekkep bu yayılmayla birlikte daha ince ve güzel çizgiler oluÅŸturmaya baÅŸlar. En sonunda, bu ÅŸekilde devam ettiÄŸinizde, mürekkep tamamen yok olur, onu göremezsiniz.

 

Bu noktada, damlanın baÅŸlangıçta tamamen rastgele ve kaotik bir düzende konulduÄŸunu ve gliserinle de tamamen rastgele bir ÅŸekilde karıştırıldığını söylemek gerekir. Fakat eÄŸer rotasyonu deÄŸiÅŸtirirsek, ince ve uzun çizgiler halinde mürekkebi yeniden görmeye baÅŸlarız. Çevirmeye devam ettikçe, mürekkep kalınlaÅŸarak daha da belirgin hale gelmeye baÅŸlar ve kendini yeniler.

 

Bu, Bohm'un mekanik metaforudur. Bu metaforun bize söylediÄŸi ÅŸudur: rastgele görünen ÅŸey içinde gizli bir düzen barındırır ve epistemolojik ağın yeterince geniÅŸ ve iyi deÄŸilse, bu gizli düzen gözünden kaçabilir. Bohm bu düzeni, 'gizli' düzen olarak adlandırır çünkü mürekkep her ne kadar görünmez hale gelse de, hala oradadır. Veya bunu ÅŸu ÅŸekilde de söyleyebiliriz: mürekkep farklı bir forma bürünür fakat yok olmaz. Sonra, kapalı formdan açık forma geçilir ve mürekkep yeniden ortaya çıkar.

 

Mürekkep kaybolduÄŸunda, Bohm gliserinin onu sarıp sarmaladığını söyler; yeniden görünür olduÄŸunda ise, sarmallar açılır. Gizli ve görünür düzen arasındaki iliÅŸki oldukça komplekstir. Kısaca, görünür düzen, bir tezahür alanıdır: yaÅŸadığımız zamanı ve mekanı tanımlar. Gizli düzen ise, görünmeyen ve henüz tezahür etmemiÅŸ bir alanı temsil eder.

 

Belki, görünür düzeni, birincil gerçeklik, gizli düzeni ise ikincil gerçeklik olarak adlandırabiliriz. Fakat Bohm için bunun tam tersi doÄŸrudur. Ona göre, ana gerçeklik gizlidir ve görünen düzen ise, gizli düzenin yüzeydeki dalgalarıdır. Bu yüzden, görebildiÄŸimiz, hissedebildiÄŸimiz ve dokunabildiÄŸimiz her ÅŸey, gizli düzenin devasa okyanusundan gelen 'gerçeÄŸin' yüzeydeki dalgalarıdır.

 

Bohm'un vurguladığı baÅŸka bir nokta, boÅŸ mekanın, bütünlüÄŸün - bu kırılmaz akış hareketinin - bir parçası olduÄŸuydu. BoÅŸ mekan, sadece içinde maddenin hareket ettiÄŸi dev bir vakum deÄŸildir, aslında mekan ve madde birbiriyle yakından baÄŸlantılıdır. Bu yaklaşım, boÅŸ mekanın var oluÅŸunu yeniden deÄŸerlendirmemize yol açtı. Bohm, boÅŸ mekanın her santimetre küpünü gösteren hesaplamalar yaptı; bu hesaplamalara göre, boÅŸ mekanın her santimetre küpü, potansiyel olarak, evrende tezahür eden tüm enerjiden daha fazla bir enerjiye sahipti. Onun dediÄŸine göre, boÅŸluk aslında doludur.

 

Åžimdi biraz da holografik yapıyla ilgili somut örnekler vermek istiyorum. Bunun içinse, kaos teorisinden ve fraktal (kesirli) geometriden örnekler vereceÄŸim.

 

Bu örnek, Mandelbrot Kümesi olarak bilinir. Burada söyleyeceklerim çoÄŸunuz için yeni deÄŸil ve astrologlar olarak bunları siz sezgisel olarak zaten biliyorsunuz. Bugünkü sunumumun ana teması, size bilimdeki bazı geliÅŸmelerin nasıl bizi 'paralel' bir anlayışa götürdüÄŸüdür.

 

Mandelbrot Kümesi, Fransız matematikçi Benoit Mandelbrot'un ikinci derece kompleks deÄŸiÅŸkenli polinomların dinamiklerini açıklamak için geliÅŸtirdiÄŸi ve incelediÄŸi kümedir. Bu küme, doÄŸrusal olmayan bir ÅŸekilde tekrarlanan iÅŸlemlerle üretilir. Bu süreç kendi içinde inanılmaz derecede basittir. Temel olarak, bir sayıyla baÅŸlarsınız,  bu sayının karesini alırsınız, sonra bu sayıya sabit bir sayı eklersiniz. Elde ettiÄŸiniz yeni sayının tekrar karesini alırsınız, buna sabit bir sayı eklersiniz ve üçüncü bir sayı elde edersiniz. Bu iÅŸlemi sürekli tekrar edersiniz. EÄŸer bu dizilim, sınırlı kalırsa, yani sonsuzluÄŸa gitmezse, o zaman baÅŸladığınız nokta bir Mandelbrot Kümesi oluÅŸturur.  Bu, siyah bir alandır. EÄŸer dizilim sınırsız olursa,  bu kümenin dışında beyaz bir alandır. Matematikten çok anlamasanız bile sorun yok. Size anlatmak istediÄŸim ÅŸeyin temelini anlamak için matematiÄŸinizin iyi olması gerekmiyor.

 

Mandelbrot Kümesine, yapısını daha yakından görmek için bakalım. Kümenin içine daldıkça, oldukça düzenli bir yapının olduÄŸunu ve bazı desenlerin veya kalıpların farklı ölçeklerde tekrar ettiÄŸini görürüz. Kümede ayrıca bazı parlayan küçük noktalar vardır. Bu noktalardan birisinin merkezini mercek altına alırsak, burada orijinal figürün olduÄŸunu görürüz. Temel olarak, aynı yapı, bir milyar kere küçültülmüÅŸ bir noktada kopyalanmıştır. Matematik’te, buna birbirine benzer yapılar denir. Simya ilminde ve astrolojide ise buna, ‘yukarıda nasılsa aÅŸağıda öyle’ diyoruz.

 

Bir bakıma bilim artık bilgelikle dolu bazı kadim öÄŸretileri keÅŸfetmeye baÅŸladı. BahsettiÄŸim bu kümeye dönersek, hatırlarsak bir milyar küçük noktada ‘bütün yapıya’ benzer desenler görmüÅŸtük fakat daha derinlemesine incelersek, bunların tıpatıp aynı olmadıklarını görürüz. Ayrıca bu yapının diÄŸer bölümlerinde de küçük Mandelbrot Kümeleri mevcuttur. Gerçekte, sınırsız bir sayıdan bahsedilebilir çünkü her bir parçanın içinde milyarlarca desen vardır. 

 

Burada simyanın ana fikrini oluÅŸturan  ‘yukarıda nasılsa aÅŸağıda öyle’  ifadesine denk gelen bir kanıtla karşı karşıyayız. Dahası, bu kanıt, indirgemeciliÄŸin (redüksiyonizm) varoluÅŸsal çöküÅŸü anlamına geliyor. ‘Ä°ndirgemecilik’, basit anlamda geleneksel bilimde uzunca bir süre geçerliliÄŸini koruyan bir akım.  EÄŸer karmaşık bir sistemi anlamak istiyorsak, bunu basitleÅŸtirmek için parçalara böleriz. Fakat benim verdiÄŸim örnekte gördük ki, bütünü parçalara böldüÄŸümüzde, her bir parça, ‘orijinal bütün’ kadar karmaşık. Bu çok farklı bir anlayış getiriyor. Sanırım ÅŸimdi her parçanın bünyesinde ‘bütünü’ barındırdığı fikrini çok daha iyi anlayabiliriz. Mikrokozmos, makrokozmosun tüm unsurlarını içinde taşır. Åžunu da belirtmek isterim, her parça bütünü taşıyor evet, fakat bunu tezahür seviyesinde deÄŸil iÅŸleyiÅŸ seviyesinde yapıyor. Küçük Mandelbrot noktası, fiziksel anlamda bütünü içinde taşımıyor çünkü bunun için çok küçük. Fakat iÅŸleyiÅŸ seviyesinde ele alırsak, neredeyse aynılar.

 

Peki tüm bunların anlamı nedir veya daha net sorarsak, tüm bunların astroloji için anlamı nedir? KonuÅŸmamın baÅŸlangıcında size bunun bir meditasyon olduÄŸunu söylemiÅŸtim ama bu meditasyon yaratıcı ve metaforik bir düÅŸünme tarzı gerektiriyor. Sizi Mandelbrot Kümesini bir çeÅŸit kozmos modeli olarak düÅŸünmeye davet ediyorum. Mesela bu kümeyi bir insan olarak düÅŸünelim. EÄŸer kiÅŸi kendi içine döner ve kendi varoluÅŸunun doÄŸası üzerine tefekkür ederse, varoluÅŸunun nasıl iÅŸlediÄŸine dair temel bir bilinç kazanabilir. Bu bilinci kazandıktan sonra ise, bütün evrenin iÅŸleyiÅŸini anlayabilir çünkü ikisi de aynı düzene sahiptir.

 

Tantrik Budistlerin dediÄŸi gibi, “Ä°nsan bedenini derinlemesine anlarsak, tüm evreni anlayabiliriz.” Bu Budistler, fiziksel bir bilinçlenmeden çok, enerjik seviyedeki bir bilinçten bahsediyorlar. Bu durumda, bu bilinçlenme, gizli düzen olarak da adlandıracağımı, Mandelbrot’un basit denklemiyle temsil ediliyor.

 

Åžimdiye kadar incelediÄŸimiz Mandelbrot Kümeleri, statik yapılardı. Bunlar sabit ve deÄŸiÅŸmez matematiksel yapılardır. Åžimdi bu yapıların ve bunların ardındaki iÅŸleyiÅŸin zaman içinde evrimleÅŸtiÄŸini hayal edelim. Bu iÅŸleyiÅŸin – gizli düzenin – zaman içinde deÄŸiÅŸtiÄŸini dolayısıyla Mandelbrot yapısının da -  görünür düzenin –  zamanla deÄŸiÅŸtiÄŸini düÅŸünelim. Bunun ana fikri ÅŸu ÅŸekilde: bu tezahürün altında yatan iÅŸleyiÅŸ geliÅŸtikçe, bütün yapı, bir nevi dinamik bir oranda geliÅŸir. Minik noktalar içindeki Mandelbrot’lar evrimi, doÄŸrudan tüm makrokozmosun evrimi ile baÄŸlantılıdır. Bu yolla, makrokozmosun evrimi ve makrokozmosun bir parçası olarak bir insanın evrimi ile gezegenlerin hareketleri arasındaki baÄŸlantıyı daha iyi anlamaya baÅŸlayabiliriz.

 

Bu yaklaşım bizi astrolojinin nasıl iÅŸlediÄŸi konusunda metaforik bir anlayışa götürür çünkü astroloji mekanik bir iÅŸleyiÅŸe sahip deÄŸildir. Bunu anlamak oldukça önemli. Beyniniz Pluto’nun gönderdiÄŸi ışınları alan bir radyo alıcısı gibi davrandığı için, gidip Pluto’ya özgü iÅŸler çevirmezsiniz.  Pluto, tabii ki fiziksel anlamda içinizde deÄŸildir, fakat Pluto’da hüküm süren iÅŸleyiÅŸin aynısı sizin de içinizdedir. Gerçek anlamda, Pluto hem sizin içinizde hem de benim içimde barınır ama bu durum, tezahür seviyesinde deÄŸil iÅŸleyiÅŸ seviyesindedir.

 

Ayrıca astrolojinin holografik bir yapısı vardır. Birkaç örnek vermek istiyorum. Mesela, dışsal üç gezegen, kiÅŸisel gezegenlerin ‘yüksek oktavı’ kabul edilir: Neptün Venüs’ün, Pluto Mars’ın yüksek oktavıdır. Bir dereceye kadar bu doÄŸru olsa da, bunu kesin bir gerçek olarak kabul etmek istemem fakat bu eÅŸleÅŸtirme, daha önce bahsettiÄŸim farklı ölçeklerde ‘birbirine benzer yapıların’ iliÅŸkisini yansıtır.

Benzer olarak, progresyonlara (ilerletmelere) baktığımızda, bütün bir sene GüneÅŸ’in bir günlük hareketiyle temsil edilir. Zamanın fraktal (kesirli) yapısını gösteren bir yol vardır: David Bohm, zamanda her dakikanın tüm geçmiÅŸ ve gelecek zamanı kapsadığını söylemiÅŸti. Zaman, sadece görünür düzene özgü, durmadan akan bir kavram deÄŸildir. Zaman daha çok, geçmiÅŸ ve geleceÄŸe dair ‘derin’ içeriÄŸin bir dizi olaylarla, yani sırayla kendisini açığa çıkardığı bir çeÅŸit görünür düzendir. Dahası, zamanın, tezahür düzlemini aÅŸan, Bohm’un sonsuz düzen olarak adlandırdığı gizli bir düzeni vardır. Astrolojide arketipleri, bir çeÅŸit gizli düzen olarak görebiliriz ve bu arketipler ‘görünür’ olduÄŸunda, olaylar da (tezahür seviyesi) baÅŸ göstermeye baÅŸlar. Fakat arketipleri de aÅŸan ve aslında onları yöneten süper-gizli bir düzen olabilir. Süper-gizli düzen fikrini de Bohm geliÅŸtirmiÅŸtir ki bundan birazdan bahsedeceÄŸim.

 

Astrolojideki holografik yapılara bir diÄŸer örnek de ÅŸudur: Gezegenlerin burç konularına bakarak bir doÄŸum haritasını yorumlayabilirsiniz. Burçlar, bütün kozmosa iÅŸaret eder ve evreni on iki bölüme ayırır. DiÄŸer yandan, sırf açılara ve orta noktalara bakarak da bir doÄŸum haritasını yorumlayabilirsiniz.  Bu durumda ise, sadece GüneÅŸ sistemi içindeki alana odaklanırsınız. Burçları göz ardı etseniz bile, yorumunuz kesin ve doÄŸru olabilir. Dolayısıyla, farklı seviyeler aynı bilgiyi barındırmaktadır; bir ÅŸekilde bilgi, GüneÅŸ sistemi seviyesinde ve kozmik seviyede kopyalanmıştır.

 

David Bohm’un çalışmasıyla ilgili bahsetmek istediÄŸim son bir ÅŸey var. Bohm, üç bölümlü ontoloji (varlıkbilim) olarak adlandırılan bir fikir geliÅŸtirdi. Ona göre, gerçeklik, madde, enerji ve anlamda oluÅŸur. Geleneksel fizik, evrenin madde ve enerjiden oluÅŸtuÄŸunu söyler ve Einstein bunu E = mc2  denklemiyle gösterdi.  Fakat Bohm, anlamın da madde ve enerji kadar ‘varoluÅŸsal’ bir öneme sahip olduÄŸunu belirtti. Bohm’ un kendi cümleleriyle aktaralım: “Enerji, maddeyi ve anlamı içinde barındırır, madde ise enerji ve anlamı içinde barındırır.” (Ä°çinde barındırmak ifadesini duyduÄŸumuzda, gliserinin içinde kaybolan mürekkep damlalarını düÅŸünelim). “Aynı zamanda anlam, hem maddeyi hem de enerjiyi içinde barındırır. Dolayısıyla, bunların her biri, diÄŸer ikisini içinde barındırır.”

 

Burada Bohm,  maddenin, enerjinin ve anlamın iç içe geçtiÄŸini öne sürer. Åžöyle devam eder: “Anlam bizim gerçekliÄŸimizin esas ve ayrılmaz bir parçasıdır ve sanılanın aksine, anlamın, sadece zihnimizde veya günlük yaÅŸamda kendisini gösteren soyut veya uhrevi bir varoluÅŸu yoktur. Anlam baÅŸlı başına var olmaktır. DiÄŸer bir deyiÅŸle, biz anlamlarımızın toplamıyız.” Bohm için, gerçeÄŸin doÄŸası, maddenin, enerjinin ve anlamın iç içe geçmesidir. Madde-enerji alanı, görünür düzendir ya da tezahür düzlemidir. Anlam alanı ise, gizli düzendir.

 

Bitirmeden önce, geleceÄŸin bilimiyle ilgili vizyonumu aktarmak istiyorum.  Öncelikle, bilim nedir sorusuyla baÅŸlayalım. Bilim, bir çeÅŸit kalıp/model tanımlamasıdır ve mutlak geçerliliÄŸi olan,  zorunlu ÅŸartlara ihtiyaç duyan bir düzendir. Maddesel dünyada, temel bir düzen vardır ve geleneksel bilim de, maddenin ve enerjinin düzeni ile ilgili yapılan çalışmalar sonucu oluÅŸmuÅŸtur.

 

Aynı ÅŸekilde anlamda da bir düzen vardır. Anlam, rastgele deÄŸil düzenlidir. Buna verilecek birçok örnek var. Mesela Mozart’ın ve Salieri’nin müziÄŸindeki deha ve güzellik gerçektir fakat bu gerçek laboratuar ortamında ölçülemez.  Astroloji, ‘anlamdaki düzenin’ bilimidir ve bu anlam fiziksel boyutla (zaman/mekan) iç içe geçmiÅŸtir. I Ching, Tarot gibi tüm ezoterik bilimler, anlamdaki düzenin bilimleridir. Temelde hepsi gizli düzenin modelleridir. Fakat astrolojiyi daha da anlamlı kılan ÅŸey, onun gezegenler ve yıldızlarla olan baÄŸlantısı nedeniyle, fiziksel evren (zaman/mekan) ile anlamın ‘görünmez’ alanları arasındaki yakın iliÅŸkiye gerçek bir model oluÅŸturmasıdır.

 

Peki geleceÄŸin bilimiyle ilgili ne mi öngörüyorum? Benim öngörüm, gizli ve geleneksel bilimlerin gelecekte büyük bir sentez oluÅŸturacağı yönünde. Bugünkü bilim, sadece görünür düzenle sınırlı kaldığından ‘kısmi’ bilim olarak nitelendirilebilir. Geleneksel bilim, sadece ‘görünen’ dalgalara odaklandığından, gerçeÄŸi tüm yönleriyle göremez. Astroloji, gizli bir düzen bilimi olarak, fiziksel bilimlerle çeliÅŸemez, hatta astroloji ve fizik ‘bütün gerçekliÄŸin’ iki yönünü temsil eder.  Bu anlayış ileride dünyevi ve kutsal bilimleri büyük bir sentezde buluÅŸturabilir ve ÅŸimdikinden çok daha kapsamlı bir bilimsel anlayışa sahip olabiliriz…

 

TeÅŸekkür ederim…

 

William Keepin ( Ph.D.) Satyana Enstitüsü’nün baÅŸkanıdır. Birçok ülkede kadın-erkek iliÅŸkilerini iyileÅŸtirmeye yönelik ‘uzlaÅŸtırma’ programları düzenlemiÅŸtir. Bununla ilgili çalışmaları, Divine Duality kitabında yer almaktadır. Bir matematiksel fizikçi olarak, nükleer bilim politikalarını ifÅŸa etmeyi kendine görev edinmiÅŸ ve küresel ısınmayla ilgili araÅŸtırmaları, uluslararası çevre politikasını oldukça etkilemiÅŸtir. Aynı zamanda, Women Healing Women (2009) kitabının ortak yazarı ve Song of Earth: The Emerging Synthesis of Scientific and Spirituel Worldviews (2009) kitabının ortak editörüdür. 20 senedir astrolojik danışmanlık vermektedir.  will@satyana.org

Türkçesi: Gözde Kara

 

Kaynakça:

1.      Ronald Laurence Byrnes,The Physical Basis of Astrology: The Influence of Gravitational Field Potential ,1994

2.      Percy Seymour, The Scientific Basis of Astrology, 1992

Orijinali:https://www.fayeblake.nl/wp-content/uploads/2019/07/Keepin-Astrology-and-the-New-Physics.pdf?fbclid=IwAR0JLV__20tZdA8rXkxN-p29bHpo6LDh-65m-7K88OkgdHqVeBKb2G-4I_w

william keepin.jpg
bottom of page